İlk olarak Uygur Türklerinin uyguladığı belirtilirken klasik olarak Çin tıbbından köken alan ve yaklaşık 3500 yıllık geçmişi olan bir tedavi metodu olarak bilinir. Dünya sağlık örgütü 1979 da akupunkturu belli hastalıklar için kabul ederken ülkemizde resmi olarak kabul edilmesi 1991’i bulmuştur. Akupunktur felsefesine göre vücutta Yin ve Yang adı verilen birbirine zıt ancak uyum içinde iki enerji vardır.Bunu gösteren ambleme Taiji(büyük ikilem) denir.Siyah Yin’in beyaz Yang’ı simgeler. Klasik çin tıbbında insan yaşayan evrenin bir parçası olarak kabul edilir ve herşeyin içinde var olan evrensel gücün insanın da içinde olduğuna inanılır. ’Chi’ adı verilen bu enerji insan vücudunda meridyen denilen kanallarda dolaşır.Bu kanallardaki enerji akımının sekteye uğramasıyla hastalıkların ortaya çıktığına inanılır. Akupunktur yöntemi ile bu kanallarda meydana gelen enerji dolaşım engelini ortadan kaldırarak dengeyi sağlamak ve bu şekilde hastalığı önlemek ya da tedavi etmek amaçlanır. İnsan vücudunun kendi kendini onarma gücü çok yüksektir. Hipokrat , canlıların kendi kendine iyi olma güçlerinden ve ‘iç hekim’den bahsederken, Paracelcus,’ Hiçbir hayat sadece dış hekimin çabalarıylavarolamaz; dış hekim, iç hekime yardımcı olabilir’demektedir. Vücudumuzda bu gücü (bioregüler güç) harekete geçiren belli uyarı noktaları vardır ki bunlara akupunktur noktaları denilmektedir. Yaklaşık 2000 akupunktur noktası vücudumuzda bulunur.Bu noktaların birleştirilmesi ile 12 çift 2 adet tek meridyen yanımlanmıştır. Akupunktur noktalarının % 70-80 kadarı tetik noktaları ile aynıdır ve ayrıca bir çoğunun kasların motor noktaları ile aynı olduğu belirlenmiştir. Akupunktur noktası uyarılınca buradan başlayan lokal hücresel uyarılar sinirsel iletişim yoluyla beyine ulaşır, beyinden de ilgili organlara gönderilir. Böylece vücudumuzda zaten varolan kimyasal maddeler, hormonlar, enzimler salgılanır ve bazı hücresel değişiklikler olur. Dışarıdan ilaç vermeye gerek kalmaz. Burada özellikle önemli bir konu vardır. Bu süreç olması gerektiği düzeyde kalır yani ne daha fazla ne de daha az. Yani hiperfonksiyon veya hipofonksiyon oluşmaz. Çünkü organizmamız normale programlanmıştır
İnflamatuar göz hastalıklarında, glokom ve oküler hipertansiyonda, kuru gözde, paralitik strabismusda, oküler allerjik hastalıklarda, fasyal paralizde, blefarospazmda, optik atrofide kullanımını araştırmalar bulunmaktadır Koreli bir fizikçi olan Cho ve arkadaşları göz çevresindeki akupunktur noktalrınıın uyarılması ile single foton emisyonunda dayanan bilgisayarlı tomografi cihazıyla (SPECT) beyinde görme ile ilgili mekezlerde aktivite artışı saptamışlardır. Nepp ve arkadaşlarının yaptığı, kurugözde akupunkturun etkinliğini araştıran bir çalışmada,102 kuru gözlü hasta geleksel çin tıbbına (TCM) göre iki gruba ayrılmış, birinci gruba, dış faktörlerin (toksik, allerjik,ilaçların oluşturduğu, oküler yüzey inflamasyonu ve infeksiyonu, kontakt lens kullanınımı) ön planda olduğu kuru gözlü hastalar, ikinci gruba ise iç faktörlerin ön planda olduğu (hormonal sistem bozukluğu, immun kökenli, psişik, ve vitamin A yetmezliği) kuru gözlü hastalar alınmıştır. Akupunktur hastalara, haftada bir olamk üzere toplam 10 seans ve her bir seans en az 30 dakika olmak üzere uygulanmış, uygulama sonrası Schirmer testlerinde, BUT’larda anlamlı düzelme ve damla damlatma sıklığında anlamlı azalma saptanmıştır. Eksternal ve internal faktörler arasında anlamlı fark izlenmemekle birlikte eksternal faktörlerin ön planda olduğu hasta grubunda kuru göz parametrelerinde daha fazla iyileşme görülmüştür Eksternal faktörlerin olduğu grupda otonom sinir sistemi imbalasının ana faktör olduğu zaten akupunktur uygulamasınında genel olarak otonomik disfonksiyonlarda düzenleyici etkisinin olduğunun bilinmesi niçin bu grupda uygulamanın daha etklili olduğunu açıklamadadır şeklinde yorumlanmıştır. Akupunkturdan en az fayda gören hasta grubuise Sjogren sendromlu hastalar olarak çalışmada izlenmiştir. Nepp ve arkdaşlarının yaptığı diğer bir çalışmada oküler ağrı şikayetlerinin konvasiyonel tedaviye yanıt vermeyen, glokomlu, oküler migrenli, kuru gözlü, blefarspazmlı hastalarda akupunkturun etkinliği araştırılmış ve hastaların şikayetlerinde anlamlı düzelmeler saptanmıştır. Gronlund ve arkadaşlarının kuru gözlü hastalarda akupunkturun etkinliğini araştıran diğer bir çalışmada, akupunktur uygulanan hastalarda kontrol grubuna göre subjektif bulgularda anlamlı iyileşme saptanmasına rağmen kuru göz parametrelerinde fark saptanmamaıştır. Yazarlar hastalardaki bu subjektif düzelmeyi, akupunkturun korneal ağrı algılamasını üzerinden yaptığını düşünmüş ayrıca akupunkturun otonomik sinirleri uyararak bunlardan substans P, kalsitonin bağımlı peptit(CGRP), nöroepinefrin, met-ensefalin gibi çeşitli norotransmitterler açığa çıkararak korneal epitel iyileşmesinin hızlandırdığı ve sekretuar bezlerin, özellikle çok güçlü bir vazodilatatör olan kalsitonin bağımlı peptit, nöropetit Y, vazoaktif intestinal peptit(VIP) sayesinde kan akımını ve dolayısı ile sekresyonunu artırdığını belirtmiştir.